07
Haz

0
"Ya bir yol buluruz ya da bir yol açarız"

“YA BİR YOL BULURUZ YA DA BİR YOL AÇARIZ”

Dün can sıkıcı bir paylaşım okudum. Yeni mezun bir mühendislik öğrencisi, artık iş bulma konusunda umudunu kaybettiğini yazmıştı. İçler acısı bir durum, çok üzüldüm.

Yazının sahibinin hikayesini, neler yaşadığını bilmeden onun özelinde bir şey söylemek doğru değil. Ancak son 5 yıldır gençler bu noktaya gelmesinler diye gece gündüz uğraşan, onların umutlarını canlı tutmaya çalışan biri olarak söylemek istediklerim var.

Öncelikle bazı kavramlara açıklık getirmek gerek.

Umut, geleceğin bugünden daha iyi olacağına olan inançtır.

İyimserlik, Olay ve gelişmelere olumlu bakabilme düşüncesi, kör iyimserlik ise gerçekçi olmayan iyimserliktir.

Gençlerin çok büyük kısmının umutlarının yani geleceğin bugünden daha iyi olacağına dair inançlarının zarar gördüğünü gözlemliyoruz. Hatta iş hayatına atılmak için anlam kaybı yaşayanların sayısı bile hiç az değil. Bunun birçok nedeni olabilir, analizini sosyologlara, ekonomistlere ve konunun diğer uzmanlarına bırakalım.

Ancak bir gerçek var, kafalarını kaldırdıklarında çevrelerinde umutsuzluk içinde birçok genç görüyorlar. Bu onları daha da umutsuzluğa sürüklüyor, birbirlerini etkiliyorlar. Çözüm arayışlarına giriyorlar ancak yakın çevrelerinde olumlu örnekler de göremiyorlar.

Bir de etkinliklerde yapılan motivasyon konuşmaları var. Başarılı insanlar gelip hikayelerini anlatıyorlar. Asla vaz geçmeyin, kendinize inanın falan filan… Kısa bir süre için umutla, inançla doluyorlar, ancak bu sürdürülebilir olmuyor. Tekrar düşüyorlar, her seferinde ayağa kalkmaları daha da zorlaşıyor. Çünkü ne yapmaları, o şeyi nasıl yapmaları ve elbette neden yapmaları gerektiğini bilmiyorlar.

Çoğu da okudukları okulları, eğitim sistemini, yöntemlerini ve kendileri dışında gelişen koşulları suçluyor. Ama sorunun kendi düşünce sistemlerinden kaynaklandığının, çözümlerin kendi ellerinde olduğunun ve tüm bu sorunlar sarmalından çıkabilmelerinin gerçekten de yolları olduğunun pek azı farkında.

Nasıl?

1 – Üniversite ve öğrenci bir ekiptir: Öncelikle üniversite ve öğrenci bir ekip çalışması içindedir. Okul, öğrenciye iş hayatında başarılı olabilmesi için gerekli bilgileri verir. Bu bilgileri doğru zamanda, doğru yerde ve doğru şekilde kullanacağını ve hangi bilgide ne kadar derinleşeceğini öğrenciye bırakır.

Üniversite eğitiminin mantığı da budur, liseden farkı da. Bu nedenle üniversite eğitimi almak işin sadece bir kısmıdır.

Öyleyse eğer bir üniversite öğrencisiyseniz okula başladığınız gün, önünüzde iki yol uzanır. Birincisi diplomaya güvenmek ve mezun olduktan sonra iş aramaya başlamak. İkincisi ise diplomayı alana kadar olan süreci nakış işler gibi işlemek.

Birinci yol zar atmak gibidir, işi şansa bırakmaktır. İnisiyatif sizde değildir. Mezun olunca sağa sola CV gönderip beklemeye başlarsınız. Ve beklemek dünyadaki en zor şeylerden biridir.

İkinci yol ise kendi şansınızı kendinizin yarattığınız yoldur. Kendi kariyerinizin mimarı olduğunuz, her adımı öncesinde hesaplayıp stratejik hamleler yaptığınız zorlu yol. Başarıyla ilgili iki inanç vardır. Biri başarının bir anda kolay, acısız ve güle oynaya geldiğine dairdir. Bu bir fantezidir ve içinde yüksek oranda kör iyimserlik barındırır. İkincisi ise bir şeyler elde etmek istiyorsanız kendi sandalınızın küreklerini kendinizin çekmeniz gerektiğidir.

Hayata atıldığınız gün okula kayıt yaptırdığınız gündür, mezun olduğunuz gün değil. Ve çok çalışmak değil, stratejik çalışma başarıyı getirir.

2 – Stratejik Çalışma: Carnegie Vakfı tarafından yapılan bir araştırmaya göre iş hayatında başarının %85’i ilişki yönetimine bağlıdır. İletişim değil, insanlarla etkileşim ve bağ kurmak… Yani işinizde uzman olmanız sizi ancak bir noktaya kadar getirir, sizi daha ileriye taşıyacak olan ise insanlarla kurduğunuz bağlardır. Torpil ve network kurmak birbirlerinden çok çok farklı şeylerdir. Öğrencilerin kör noktasında kalan önemli bir konudur burası. Eğer bu noktayı iyi anlarsanız okul bitmeden birçok iş teklifi alabilir hatta kendi işinizi bile kurabilirsiniz.

Özellikle Linkedin’in stratejik kullanımı fark yaratabilir. Sık ve yoğun kullanımı değil, stratejik kullanımı.

3 – Haritayı iyi okumak: Büyük pazarı, dünyadaki gelişmeleri ve büyük resmi okumakta sorun yaşıyorlar. Yapay zekâ artık her alanda. Yüzlerce insanın yaptığı işi artık bir yazılımla yapıyor şirketler. Birkaç yıl içinde birçok meslek yok olacak. Ama binlerce yeni fırsat alanları da çıkacak. 35 yıllık bir kariyer yaşamı için kendinizi o yeni dünyaya ne kadar hazırladınız? Babalarınızın dedelerinizin sorunlara yaklaşma yöntemleri yerine yeni metotlar geliştirmenin yollarını aramalısınız.

Oysa öğrenciler her dönem bazı akımlara kapılıyor. Bir ara 1-2 saatlik eğitimlere katılıp sertifika alma modası vardı. Yakın çevrelerindekiler ne yapıyorlarsa aynısını yapmaya çalışıyorlar. Kalıplara bağlı düşünmek yerine dünyada neler oluyor takip etmelisiniz.

4 – Soruna değil, çözüme odaklılık: Birçoğu kendi sorunlarına o kadar odaklanmışlar ki burunlarının dibindeki çözüm yollarını göremiyorlar. En sık duyduğum cümle “ben Anadolu’da okuyorum, İstanbul’daki yaşıtlarım çok daha avantajlı.” Kesinlikle yanlış. İstanbul’daki yaşıtlarının birçok imkân içinde olduğu doğru ama farkında değiller. İstanbul Levent’te, Mecidiyeköy’de, Kadıköy’de her gün iş dünyasından önemli isimlerin katıldığı onlarca etkinlik oluyor. Ama öğrencilerin çoğu bunun farkında bile değil. Bu nedenle eşitsiniz. Üstelik pandemi sonrası online’a geçildikten sonra çok daha eşitsiniz. Hatta siz daha iyi durumdasınız, çünkü ekonomik açıdan yaşam şartlarınız daha iyi.

5 – Altın bir bilezikler. Diplomanız altından bir bileziktir. Ancak mezun olduğunuz gün tek bir altın bileziğe güvenmemenizi önereceğim. Size değer katan gelişim programları, değerli eğitim programları önünüzde kapılar açacak birer altın bileziktir. İnsanlar adayın, şirketlerine nasıl bir katma değer katacaklarıyla ilgileniyor. Çalışan verimliliği açısından bir kişiye 2-3 ayrı iş yaptırmaya çalışıyorlar. İnsanlar ceplerinde birçok ayrı şey taşımak yerine çok fonksiyonlu İsviçre çakılarını tercih ediyorlar. 4 yıl bir İsviçre çakısı olmak için yeterli bir süre.

6 – İnsanların duygularını satın almayın. Etrafınızda negatif enerji yayını yapan birçok insan olabilir. İnsanların tecrübelerinden dersler çıkartmak maliyeti düşük bir öğrenme yöntemidir ve değerlidir. Ancak hayal kırıklıklarını görüp olumsuz düşüncelere kapılıp gardınızı düşürmek henüz maç başlamadan yenilgiyi kabul etmektir. Onlar ayrı insan, siz ayrı bir insansınız. Onların hikayesi ayrı, sizin hikayeniz ayrı. Onların yolculuğu farklı, sizin yolculuğunuz farklı. Yazar Jim Rohn’un “en yakınındaki 5 kişinin ortalamasısın” sözünün doğruluk payı çok yüksek bence.

7 – İlgi / Etki Alanı Ayırımı: Değiştirebileceğiniz şeyler var, değiştiremeyeceğiniz şeyler. Rusya Ukrayna savaşını bitiremeyebilirsiniz. İlgi alanımızda ama etki alanınızın dışında. Ancak yaşamınızda bir şeyleri değiştirebilirsiniz.

İnsanı rüzgârda savrulup düştüğü yerde kök salan bir meşe palamudundan ayıran çok şey vardır. Şartları değiştirebilirsiniz, şartları değiştiremiyorsanız şartların sizin üzerinizdeki etkilerini değiştirebilirsiniz, bunu da değiştiremiyorsanız olay ve gelişmeler karşısında bakış açınızı değiştirebilirsiniz. Sadece bu bile tek başına fark yaratabilir.