06
Haz

0

İnsanları tanımak ya da tanıyamamak… İşte bütün mesele

“Cengizhan, yaşamı boyunca birçok defa amcası ve kuzenleri de dahil birçok yakının ihanetine uğramıştı. Ancak ona güvenip yanında yer alan insanlardan hiçbiri ona ihanet etmedi. Bu, dünya tarihinde eşine rastlanmayan bir durum. Çünkü bozkırda açlık ve sefalet içinde büyüyen Timuçin, insanları değerlendirmede kendine özgü standartlar geliştirmiş ve yine kendine özgü yöntemlerle onları uygun görevlere getirmişti.”

Bu cümleler, Cengizhan’ın yaşamını anlatan, Güney Kore yapımı 30 bölümlük bir diziye ait. 2004 yılında TRT’de yayımlanan diziyi geçenlerde tekrar izledim. İzlerken de bunun ne derece önemli bir liderlik yetkinliği olduğunu bir kez daha fark ediyorsunuz.

Hiç ummadığınız anlarda ummadığınız insanlardan kazık yediğiniz oldu mu?

Siz de kendinizi insanları tanımak için zihninizde formüller geliştirmeye çalışırken buldunuz mu? Her seferinde yeni dersler çıkarıp tam da “bu kez oldu galiba” dediğiniz anda başa döndüğünüz oldu mu?

İnsanları yaşamınızda doğru şekilde değerlendirip konumlandırmak… Herkese gereği kadar değer vermek ve onlardan istediğiniz ölçüde değer görmek… Ve ihanete uğramamak…Belki de insanlık tarihinin başlangıcından beri üzerine en çok düşünülen konu. Çünkü yaşamlarımızın akışını belirleyen etkileri söz konusu.  

Diğer taraftan bazı insanların sizin hiç fark etmediğiniz sinyalleri görüp sizi uyardığına da rastlarsınız. Peki ama nasıl diye de düşünürsünüz.

Öyleyse nerede hata yapıyoruz? Önemli bir liderlik özelliği olan insanları tanımak ve iletişim konusunda birkaç ip ucu verelim mi?

1 – Öncelikle insanları yanlış değerlendirme süreci henüz onlarla iletişime geçmeden önce başlıyor. Shakespeare hayat bir oyun sahnesidir demiş, Einstein de “Önce oyunun kurallarını öğrenmelisiniz, sonra da herkesten iyi oynamayı.’’ Kendimizi, öncelikle kendi gözümüzde ve sonra da başka insanların nezdinde yanlış noktada konumlandırıyor olabiliriz. İlgisini çekecekler için bu konuda daha önce yazdığım yazımın linkini buraya bırakıyorum. Hayat Denilen Oyunun Kurallarını Fark Ettiniz mi? – İlker Canbulut (ilkercanbulut.com)

2 – İkinci hatamız sözlere dikkat kesilmemiz hoşumuza giden sözler duyduğumuzda da etkilenmemiz. Albert Mahrebian iletişimde sözlü iletişimin payının %7, sözsüz iletişimin ise %93 olduğunu söyler. Oysa biz sadece %7’lik kısımla değerlendirme yapıyoruz.

Dahası; uzmanlar, insanların sadece 1/1000’lik kısmının beden dili okuma konusunda doğuştan yeteneğe sahip olduğu konusunda hem fikir. Yani bu konuda önemli bir gelişim alanımız var.

Cengizhan, Büyük İskender, Fatih Sultan Mehmet gibi zor bir çocukluk ve gençlik dönemi geçirdiyseniz söylenenlerden söylenmeyenleri anlama konusunda yaşamınızın erken yaşlarında iyi birer uzman oluverirsiniz. Öğretmeniniz de hayat denilen sıfırcı hocadır. Geriye sadece yaşadığınız olaylar karşısında sezgilerinize kulak vermek kalır.

3 – İnsanlarla güzel iletişim kurmaya çalışıyoruz, onlara inanmak istiyoruz. Çoğu zaman ne söylediğinden çok sözü kimin söylediği önemli bizim için. Bu nedenle çok bariz sinyalleri görmezden geliyoruz. Yani %7’lik kısmın bile aslında hepsini değerlendirmiyoruz.

Peki ya, Atamız Bilge Kağan’ın bundan Orhun Yazıtlarının Kuzey yüzünde her tatlı söze kanmamamız için bizi uyarmasına ne diyorsunuz? Bundan tan 1.287 yıl önce…

4 – Bazılarımız yeni biriyle tanıştığımız ilk anda insanlara 100 tam güven puanı veriyoruz. O insanlar yaptıkları hatalarla bizim gözümüzde kendi puanlarını kendi elleriyle düşürüyorlar. Bu esnada kırılan, incinen biz oluyoruz.

Bazılarımız ise ilk tanıştıkları insanlara 0 güven puanı veriyor, iyi bir şeyler yaptıkça da onların puanlarını yükseltiyorlar.

Belki 50 puanla başlangıç yapmak daha doğru bir fikir olarak düşünülebilir. Karşımızdakinin sadece bir insan olduğunu ve mükemmel olmadığını, mutlaka hatalar yapacağını hatırlamak, güvenli bir mesafeden iletişime başlamak çözüm olabilir.

5 – İletişimde kendi iç sesimize odaklıyız. Halbuki “Şu an burada ne oluyor, burada gerçek mesele ne, bana gerçekte ne anlatmaya çalışıyor?” gibi dış sese odaklanan düşünceler çok daha net çözümlemeler yapmamıza yardımcı olabilir.

İtiraf edelim ki, iletişimde çok iyi dinleyiciler değiliz. İletişim kurduğumuz insanların çoğu Oscar’lık oyuncular değil. Birçok sinyal veriyorlar ama biz göremiyoruz. Çünkü o konuşurken biz, bir sonraki cümlemizi tasarlamaya çalışıyoruz. Bunun yerine o an, o insan için orada hazır olmaya çalışmanızı önereceğim. Aşağıdaki sorular size yardımcı olabilir.

Karşımızdaki insanın değerleri neler?

Kişilik tipini görebiliyor musunuz?

Kırmızı çizgilerini fark ettiniz mi?

En çok tekrarladığı sözcükler neler?

Cümle içinde hangi kelimeler, vurguluyor, hangilerini bedeniyle destekliyor?

Karşınızdakinin gerginliğini iyi değerlendirdiniz mi?

Gerçek bir dinleme zordur ama geliştirilebilir. Denemeye çalıştıkça daha da geliştiğini, 5 dakika olan etkin dinleme sürenizin 15-20 hatta daha da yükseldiğini göreceksiniz. Yorucudur ama insanlara kulak vermediğiniz için sonradan bedel ödemekten daha yorucu değildir.

Bazıları der ki “İnsan öğrenmez, fare öğrenir.” Labirentteki bir fare deneme yanılma yoluyla peyniri bir kez bulduğunda, sonraki seferlerde tecrübesini kullanır, aynı labirente aynı yerdeki peynire hata yapmadan ulaşabilir. Ama insan ilişkilerde aynı hataları tekrar tekrar tekrar yapmaya devam eder. Hayatın kendisi, liderlik ve iletişim alanında başlı başına bir laboratuvardır. Ve biz büyük oranda deneysel yollarla öğrenip gelişiyoruz.

Mutlu haftalar dilerken sizin için en sevdiğim dilekte bulunayım:

Allah, iyilerle karşılaştırsın

No Comments

Reply